23 Haziran 2011 Perşembe

YEMEKTEYİZ

"Ezgilimelodi "sen yaz" demiş, hadi yazayım demekle yazılır mı? Deneyelim bakalım nasıl bir yazı olacak:




YAKLAŞIK bir haftadır evde yalnızım, yalnızlığı severim; rahatsız edilmeden, zifiri sessizlikte kitap okumak, televizyon izlemek, bilgisayar başında vakit öldürmek ve en önemlisi başımı dinlemek için yalnızlık birebir. Gelin görün ki yemek konusu başıma bela olur yalnızken...




YEMEK yapmayı pek beceremem. Dışarıda yemek bana göre değildir, özel toplantılarda veya mecbur kaldığımda birşeyler atıştırırım dışarıda, fast-food çeşitlerinin yanına hiç yaklaşmam. Kahvaltılık yiyecekler ile hem doyamam hem de bir iki öğün sonra bıktırır beni.




MAKARNA yapabiliyorum, önceki gün yaptım fena olmadı. Çorba biraz daha zor olsa da yapamadığım bir yemek değil. Pilav yapacaktım vazgeçtim, daha önce yapmayı denediğimde pirinç taneleri birbirine yapışmıştı yer yer, pilav riskini göze alamadım. Kuru fasulye çok sevdiğim bir yemektir ama nasıl yapayım; düdüklü falan giriyor işin içine..."




TOPLUMSAL rolleri gereği, toplumumuzda evde yemek yapma işini çok büyük ölçüde kadınlar ifa ederken, iyi aşçılar zümresinin neden erkeklerden oluştuğunu halen anlayabilmiş değilim.




BİR erkek iyi yemek yapabiliyorsa daha karizmatik oluyormuş, yemek yapmayı becerebilen erkek daha makbulmüş hatunların gözünde, bilmiyorum artık.




BU arada yemek ile uğraşmak depresyona iyi geliyor sanırım, son günlerde keyfim yerinde. Ben bu işi bırakmamalıyım, dolma yapmayı öğrenmeliyim sözgelimi.